Monday, December 19, 2005

long plays

interests: purple butterfly, the hole, electrical shadows; uzak doguda 1920lerle 1950ler arasinda populer olan caz turunden sarkilar.

memory of the day: sirayla banyo yapilir; termesifon gunleri.

favorite poem of the day: uykum var by cem demir - ben de sacimla oynuyorum ve biraz uykum var.

tiknaz

bir kac kere dibe vurdugum oldu. hepsinde kendimi bir sekilde geri cekecek seyler dusundum. dibe cokmekle dibe vurmanin farkli seyler olduklarini da soylemek lazim, hem bir de durum uzerindeki kontrolunuzun de belirleyici bir tarafi var. dibe kendi kendine dalip vurmak ayri sey, birinin sizi orada tutmasi, kafaniza bastirmasi cok ayri bir sey.

sonbaharin ilk sogugu kadar gercek.

..

intihari dusunmek nedir? daha once de takilmisti aklim buna. ne zaman insan intihari dusundum diyebilir. gercekten dusunenler, kendi gercekligi icinde gorenler sonunda onu deneyenler diye dusunuvermistim bir kere. simdi de oyle dusunuyorum belki ama kendi gercekligine indirgemek ne demek, fantazi-dusunce-plan nasil birbirinden ayriliyor; ayrilabiliyorsa eger, bunlari bilmiyorum.

Saturday, December 17, 2005

me in a, me in a, me in, (not a poem)

taste of bleeding gums

..

i know "california dreaming" is written for rainy days
i ll be a ghost, and travel on express buses at nites
between cities and through towns

Friday, December 16, 2005

from the song Alice

i fell through the eyes.. of Alice.

Thursday, December 15, 2005

about C.L.

clarice lispector'in gunluk bir gazetede 5-6 sene kadar surdurdugu bir kose yazarligi varmis. kosesini kullanisi simdiden bakinca bloglari cagristirdigi icin, brezilyali edebiyat elestirmenlerinden Clarice'i blog kavraminin fikir annesi ilan edenler bile var.

Nasil nerede denk geldim hatirlamiyorum. ama okuduktan sonra vapurdan inerken kafami kapinin ust kenarina carpmisligim var. balkonda one dogru hafif egilmis, ruzgarli sehri seyrederken gosteren o siyah-beyaz fotografi gordugumde sanki anlamistim. t.ozlu'yu animsatmisti bana. okdugum, yazdigi kitaplardan secme bolumler, hakkinda yazilanlarla birlikte.

neden bilmiyorum ama herkesten farkli bir yerde duruyor Clarice Lispector benim icin. yazdiklari ile kendisini birbirinden ayiramiyorum sanki. (ayni seyleri belki tezer ozluicin de soyleyebilirim; ancak t. ozlu'den farkli olarak C.L.'nin romanlarinin cogu kurgu sayiliyor)

i ve been to some sweet notes today

it is like a piano suite i got bored of but cant stop playing because it is the only one i can play good enough.

Wednesday, December 14, 2005

gozlerde denizsuyu

1)from far away people can not see that you are walking at the edge of the cliff.

2)humans dwell in two places: one, inside the boundaries of culture-society-religion and the other, outside it all. the second one feels more real coz you feel the fear which makes you see things more clearly.

Tuesday, December 13, 2005

burada

yalniz basima cok amacsizim, birilerini dusunmem lazim; sorumluluk altina girmeye ozenmiyorum, icimden gelerek birilerini dusunmek belki de birilerinin beni dusunmesini, ya da belki de birileriyle beraber dusunmek istiyorum. ya da aslinda, varoldugumu hissetmek istiyorum, kendi kendime bazen hissettigim gibi, bir tek ben varmisim gibi. birinin tam gozumun icine bakip bir seyler soylemesi gerekli sanirim, bazi seyleri hissetmem-anlamam icin.

Monday, December 12, 2005

yasadigim bir nevi asalakca bir hayat.. kimseye faydam yok gibi. pek dogru olmayabilir bunlar, ya da bunlari soylememin faydasi olmayabilir.

etkilesimim epey dusuk duzeylerde seyrediyor. "something of my own" ..

Sunday, December 11, 2005

ClaRInet

cleveland'da karli bir pazar sabahi uyanmisim. sinematek'in programina bakmistim. orta halli bir film var, ama hava cok soguk, donus zor olur diye gitmekten vazgecmisim, daha aksamdan. Tek bir "mall" var cevremde, tam sehir merkezinin gobeginde: Tower City. Oraya gidip dolanirim diyorum. Bir kere kar yagmaz yerde dururken, ta Shaker Square'e kadar gitmisligim var bu sefer o kadar enerjim yok. Hem kar yagiyor hala. Yerlerdeki de epey yuksek, bilek boyunu geciyor. Mall'a gitmeyebilirim, CafeA'Roma'ya gidicem galiba... aklimda tarcinli "scone"lar ve cay var. Icerde sahibi beni guleryuzle karsilayacak, pazar gunu kiliseye gelenlerle dolmustur bu saatte.

Subbarao ariyor bir kac dakka sonra, onun yerine lab'a calismaya gidicem simdi. Coregimi alip gidiyorum. Lab bos, kimse gelmiyor, ilk saat. Sonra ardi ardina bir iki kisi, labin katindaki kahve makinasina onumdeki 5 saat boyunca iki kere gidiyorum. Labdan disari cikinca, hemen sag taraftaki buyuk camlardan disari bakiyorum. Caddeden gecen ne bir insan ne de bir araba var, arada tek tuk birileri, hemen karsidaki Vikinghall'a girip cikiyor. Lab'a apartmandaki degisim ogrencilerinden biri geliyor. Ben insanlarla iletisim kurmada beceriksizim. Paketleyip, etiketlemek ihtiyaci duyuyorum ya da tam tersi, ta icime kadar aciliyorum, pek gorunmuyor ama oyle acigim, ardina kadar. Bana bir ara bir seyler soruyor, ben bir Lab Technician gibi karsilik veriyorum, olmasi gerektiginden fazla olmasi gerektigi gibi.

Thursday, December 08, 2005

no doubt

kimsenin okumadigini bilerek yazinca biraz kontrol kaybi oluyor sanirim. icten gelen sesi islemeden ortaya koyunca, aklin icindeki yankilardan (bir nevi gurultu) asil anlatmak istedigim anlasilamayabiliyor.

i shared a fear today. on the top of the list. it s in my top ten too. it s my already dug grave i fall in and climb back each time something hits me. it waits behind me to catch me if i fall to drag me even deeper. my fermi level. i should watch it like watching a boobie trap while putting your step down.

..

i first met joe. it sounds like a male name, doesnt it? she asked. i approved, she asked how jon would sound, i said, even worse. she smiled back. friendly. lead me into a room of three other women. one got out after 2-3 minutes. from a dark room.
happy! happy! shhh! silently happy. ("dont shout" to myself)

..

i love christmas time spirit-atmosphere. i ve figured out it doesnt exist, after coming to usa, where i ve thought it came from. it was only in movies and minds of the elder, it was on tv and it was in istanbul in a modern lookie bookstore on the famous Cadde. it is in cold weather and having a big family. and it actually comes from the first godfather movie, or i just idealized it as it is in that scene: al pacino shopping in NYC with diane keaton beside him.

i have my life, "i ve got my freedom", "got my legs", "got my arms"...

some say (including me) it is not how you live your life but it is how you feel at the very end of it, just before you go. it is that one last look and what it makes you feel. most say the oppositte or some other things.

Saturday, December 03, 2005

bazen o goruntuyu kaybediyorum, bir adim onume kadar her sey bulaniklasiyor. sisin icinde klavuzumu gorene kadar bir o yone bir bu yone dolanip duruyorum. baskalarinin gozumdeki goruntum ile kendi kendimi gormem bir catala girmis gibi ayriliyor, tekrar birlesene dek boyle hissediyorum. tanidik bir seyler ariyorum. gecmisi dusunmek, agri kesici merhemler gibi, iyilestirmiyor ama aciyi dindiriyor.


Eu quero abraçá-la ou ser abraçado por ela. Eu sou assim distante afastado do realization deste. Contudo não existe mesmo em qualquer lugar fora de minha mente.

Friday, December 02, 2005

Kesik Uyku Hap

i dropped the glass on carpet. while it was travelling from my hands to its loud contact with the ground, i ve travelled a quarter century in that 10 miliseconds. fingers cut with broken glass now. smell of the carpet, silence, people looking at me, someone might have thrown a scream. coming from the deep end of the corridor, waves hitting my ear drums, my brain absorbs them, it is folding, like a snake seeing its tail, now.

i am sorry for all. i have wanted some peace. but it is like orange juice, makes you even more thirsty when you get it without solving the problem.

escaping is addictive, addiction is escape. folding papers. scissors. belkiler. kelimeler. gozluk. kitap. basucu, uyku, carsaf; yatak.

Thursday, December 01, 2005

Cinnamon Candy

Isten yaziyorum bunlari. Gece 8 - 12 siftindeyim. Dr. Chiao'yla konustum bugun. Ismimi sormadi ben de soylemedim. Konustugum kendimi rahatlatmaya calismaktan baska bir ise yarar mi bilmiyorum. Sakin gir sinava, filan dedi. Herkese en az B verecekmis gibiydi sesi ama oyle olmayacagi buyuk ihtimal. Biraz aglamakli geldi sesim kulagima konusurken bir de. Burnum tikaliydi ve ingilizce derdimi anlatmak biraz zorladi, "hassas" konulara uzandigi icin belki biraz da, titredi sesim. Aslinda gun ortasinda sanki her sey yolundaymis gibi bir his gelmisti. Sabahki siftimde sourtimes'dan rastgele bir seyler okumustum, akira takma isimli suserin 'entry'leriydi cogu ya da onun hakkinda girilmis olanlardi. Sanki onlarin etkisiyle, ama epey sonra cikan bir etki oldu, gun ortasini hatta aksam saatlerini buldu, iste onlarin etkisiyle bir seyler kotu gitse bile bu benim icin degisikliktan baska bir sey olmaz gibi geldi: olabilecek olanlar, o ana dek olmasindan korktuklarim, bir an yeni bir seylerin baslangici olabilir, benim icin umdugumun aksine iyi bile olabilir diye dusundum. Yine de degisikliklerin minimum duzeyde kalmasi icin cabalamaya devam ediyorum. Buna ragmen korkmam, her an mutlulugumu kendi kendime uretebilecek kadar yetenekli olmadigimi dusunmemden geliyor sanirim. Belki kisir dongumun icinden cikmamin da zamani geldi, belki bir zorlugun beni, kontrolumun daha fazla olacagi, siginacak yerin pek kalmayacagi bir doneme itmesi gerekiyor. Yine de bunu istemiyorum, risklerin az oldugu, insanlarin daha az dikkatini cekecek, daha az elestiri gelecek guvenli anayoldan devam etmek istiyorum. Calismaliyim.

Not: Sourtimes'i nadiren okuyorum, aktif bir uyeligim ve hicbir "entry"im yok.

Aynaya Bakan Kedi

Since i have discovered perfection is so hard to achieve and yet ambiguous, i am in love with scattered material, i truly love glimpses of brightness through junk. Muthis ozgun melodileri olan ama onun hakkini veremeyen kotu soylenmis - aranje edilmis sarkilari, icinde gordugum en etkileyici sahneleri barindiran ama butunde vasati asamayan filmleri, hayatin cok siradan bir anini cok vurucu bicimde yansitan ama bunu yaparken amatorluk kokan fotograflari da bu yuzden seviyorum. (It is a conceptual love and full of empathy.) Still love.

Basladim, belki devam ederim

I should start saying that the title of this blog should have been "Teriyaki Chicken". But it happened not to be so with seconds.

It rains here. I like seeing palms floating in the gloomy sky, trying to stand still on dark and cloudy backgrounds. (Writing it down: Rainy windows with palms standing behind. Raining with palms standing.) I have been waking up with a sore throat for the last few days; it is maybe a bit more than that, it is an aching throat. My friend says you dont get sick in here, you get pulled to the edge but you dont. I wish i dont, i can beg for that, for not being sick for the following 15 days.

Uzun aciklamalara girmesem daha iyi olacak, ama yeniden blog yazmaya basladim. Nedenini anlatasim pek yok, paranoyalarim kabarip, uzun sacma aciklamalarda kaybolmam muhtemel, herkesin yaptigi basit bir seyi aciklamaya kalkmanin sonucu, bana kalani bu olur. Etrafinda dolanayim hic degilse bu paragrafla. Tur bitti. Nokta.

..

icimde kalmasin diye yazdigim:

Umursamazligim kaygilandiriyor bazen. Vurdum duymazliga variyor belki. Kendimi koruma icgudum ayakta, kendimden baskasini dusunmuyorum. Belki en dogrusu da bu bu aralar. Kendim mutlu olmadan fedakarliklara girmek, sonunda daha buyuk acilar mi getirir? Bilmiyorum. Kolaya mi kaciyorum, bencilligim egoistlige mi vardi. Dusunursem cildirir miyim. Icimdeki son diregi kirip, bir limana mi cekilsem. Limanlar da aci yok mu sanki, denizle bogusmak daha vakur bir cozum gibi duruyor. Bogusmak. Insan bir sey yapmak zorunda birakilana denk gercekten zorlanmis sayilmaz sanirim. Gercekten kendi benligine dogru gelmedikce tehdit, o kadar da kotu sayilmayabilir. Gercekten buyuk acilar (zorluklar) insani degistiren, hareket etmeye zorliyanlar olmali. Ama onun disindakiler de bir omru kapkaranlik gecirmeye yetebilir. Sadece kategorileri farkli, buyuk - kucuk dememek lazim; insanin cektigi acinin buyuklugu kendi bildiklerine gore olculebilir ancak, belki de.